16 Eylül 2010 Perşembe

Nalet Suratlı Yaşlı Kadın

Ne yazık ki terbiyeli  ve  saygılı  insanların  değeri  bilinmiyor.

Pazarda rastladım onlara. Genç olanı,  alışveriş arabasını hareket  ettirince yaşlı  olan öfke  ile  döndü  ve çemkirdi. Oysa çarpma  hatta  dokunma  bile olmamıştı. Yaşlı kadın ''Dikkat  etsene  bana  çarpıyordun,  önüne  bak!'' diye azarladı kadını.

Genç olan:
- Dikkat ediyorum,  size  dokunmadım  bile, yine de  özür dilerim.
dedi.
Diğeri böyle  kibarca  karşılık  verilmesine daha  da  kabalaşarak  yanıt  verdi


- Uzatma ! Dikkat  ediyormuş, hıh! Konuşuyor  bir de,
ben  yaşlı  bir  insanım, düşerim  müşerim,  diye  söylenmeye  devam etti.

Genç kadın:
-Allah  korusun, ama  ben  zaten  dikkat  ediyorum, çarpmadım ki,
  deyince,  yine  azarlandı.:
-Uzatma dedim sana!
diyerek suratını  iyice  nalet  bir  şekle  soktu  ve gözlerim o an genç  kadının  yüzüne  takıldı. Öyle  incinerek  bakıyordu  ki,  gözleri  dolu  dolu  oldu,  yutkundu  ve  bir  şey  söylemeden uzaklaştı. Belli ki  günü  zehir olmuştu. Benim  de o  an  içim cız etti. Zarar vermediği halde  özür dileyen, yaşlı  cadıyı  rahatlatmaya  çalışan, içtenlikle ''Allah  korusun'' diyen bu  insan  bu  şekilde azarlanmayı  hiç  hak etmemişti.
Eğer  o  yaşlı kadının  karşısında ''Ne  konuşup  duruyorsun  bunak!'' diyen  terbiyesiz  biri  olsaydı  o  kadından  o  davranışları  görmezdi  ama yine  de  doğru  olanı  yaptı. kutluyorum kendisini. Diğerine  gelince, nefretle kınıyorum  böyle  insanları, hangi yaşta olurlarsa olsunlar.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Ülkem Nereye?

Bir zamanlar, halk seçtiğini bir kalkanın üstüne oturtarak havaya kaldırır ve kral diye selamlardı. Ve neden ‘kralların sayısız gözleri, milyon tane kulağı, upuzun elleri ve pek hızlı ayakları’ olduğu söylenir? Hep Argos’a, Gerien’e, Midas’a ve ozanların övdüğü daha başkalarına benzedikleri için mi? Hiç de değil, bu söz devletin iyiliği için gözlerini, kulaklarını, olanaklarını, yetkilerini krala ödünç vermiş olan bütün halktan ötürü söylenmiştir.
Halk kralı yüzüstü bırakıversin, hemen yere devrilir; eskiden kulağı ve gözü pek üstün görünürken, güçlü olabilecek en iyi durumda bulunurken, böyle görkem içinde yüzerken, bir anda kötüler ve pek zebun düşer.”

Stephanos Junios Brutos






Bir ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar,
dürüstlüğün sağladığı çıkardan daha verimli olursa o ülke batar.
(MONTESQUİEU)

7 Eylül 2010 Salı

Asalaklar

Kendine ve başkalarına  saygısız pis asalaklar. Sayı olarak çok da az değilsiniz  ne yazık  ki. Bir  bardak  çay, bir sigara  için bile şaklabanlık  yaparsınız. Sizi  yedirip  içirecek  insanların yanından  ayrılmazsınız  ama   nedense  eliniz  hiç  cebinize  gitmez. Siz  ödemek  ister  gibi  yapıncaya  dek  görgülü  insanlar  çoktan  öder  hesabı. Üstelik  böyle  olunca,   gözlerinizdeki  parlamayı  saklayamazsınız bile.
Ne yapar  eder  kendinizi davet  ettirirsiniz. Yer  içersiniz de  aklınıza  ''ben de beklerim'' demek  gelmez. Balkonunuzda  kahvaltı ederken  size  selam  veren  bir  tanıdığınıza ''buyrun birlikte  kahvaltı yapalım'' diyecek  inceliğiniz  yoktur  sizin. İncelik bir yana, ödünüz  kopar gelir  de  bir  fincan  çayınızı  içer  diye ama  siz böyle  bir  daveti  hiç  geri  çevirmezsiniz. İhtiyacınız  olsa  bu  kadar  batmazdı asalakça davranışlarınız. Gerçi  onurlu  insan  ihtiyacı  olsa bile  yapamaz  sizin  yaptıklarınızı. Öylesine  sıkıldım  ki  bu  tür davranışlarınızdan,  sizleri  yakınımda  görmek  istemiyorum. Sizleri  yedirip  içirmektense  sokaktaki hayvanları  doyururum. Öylesine  içten  ve  minnetle  bakıyorlar  ki  gözlerimin  içine. Üstelik  tok  oldukları zaman  yemiyorlar  bile.

Sınav Rezaleti

Rezil  eğitim  sistemimizin baş  belası  sınavlar hayatın  her alanında  uygulanıyor  ülkemizde. İnsanların  yaşamını  belirleyecek türde  önemli  bazıları. İnsanların  ileri  eğitim alıp  alamayacakları, alanlarıı,  meslekleri,  kadro  alıp  alamıyacakları, sürücü  olup  olamayacakları sınavlarla belirleniyor. Adam  gibi,  layıkı  ile  uygulansa amenna. İşte  son  yaşananlar. Koca  koca  sorumlu  kuruluşlar  ve kariyer  sahibi  kişiler, utançlarını  itiraf  etseler  de etmeseler  de koca  bir  ayıp  ve ders  alınması  gereken  bir  durum  söz konusu.  Çünkü  uyanıkların  ve  çıkar  elde  edenlerin  kat kat  fazlası  mağdurlar  var.  Utanın  ve  düzeltin  yanlışlarınızı. Yaz  boz  tahtası  yaptığınız  eğitim  sistemini çağdaş  ve  adaletli  bir  sisteme  dönüştürmek  için  ne  gerekiyorsa  yapın. Politik  hesaplarla oraya  gelmiş  olanları değil,  yeterli  donanıma  sahip  insanları  bakan  olarak  görmek  istiyoruz. Gerçi bu  zihniyetin  donanımlısı  da milletin  hayrına  değil  başka amaçların  hayrına  çalışır  ama   mevcut  olanlar olabileceklerin  en  kötüsü..

2 Eylül 2010 Perşembe

Tarihin En Ünlü Söylevlerinden Biri


 Aynı zamanda  asker olan İngiliz devlet adamı ve  siyasetçi  Oliver Cromwell, birbirleriyle klik çatışmaları ile vakit geçirip hiçbir siyasi karar alamıyan, hatta yeni parlamento üyelerini seçimi konusunda da bile bocalayan Parlemento'yu 20 Nisan,1653de 40 tüfekli asker getirerek bir söylev verdikten sonra feshetmiştir. Bu söylevin sözleri şunlardır:

Acele Edin ve Defolup Gidin......'Oturumunuzu sonlandırmaya geldim. Meclisi yaptığınız her icraat ile kirletmenize ve şerefsizleştirmenize artık kalıcı bir son vermeye geldim. Siz ki fitneci, fesatçı, meclis üyeleri, siz ki iyi bir hükümet olmak dışındaki her şey!! Kiralık sefil yaratıklar, zavallılar, ülkenizi en küçük şahsi çıkar adına satılığa çıkaranlar, birkaç kuruş için Tanrı'ya ihanet edenler, içinizde bir parça da olsun erdem kalmadı mı? Bir parça vicdan da mı yok? Atım kadar bile dindar değilsiniz! Altın sizin yeni Tanrınız olmuş! Satılığa çıkarmadığınız bir değer de kalmadı.. Ulusunuz adına iyi bir şey düşünemez misiniz? Sizi çıkarcı sürüsü, bulunduğunuz bu kutsal meclisi, o varlığınızla kirletiyorsunuz! Tanrının kutsadığı bu meclisi, ahlak yoksunu davranışlarınızla hırsızların ini haline çevirdiniz! Halkın size verdiği yetkiyi kötüye kullandınız. Siz ki, halkın umutsuz dertlerine çare olmalıydınız. Kendiniz halka en büyük dert kaynağı oldunuz! Ama ülkeniz beni asırlardan beri temizlenmemiş bu ahırı temizlemeye çağırdı! Ve bu gücü de bana Tanrı verdi. Bu şeytan ocağını yönetmeye geldim. Vay halinize! Şimdi derhal defolun!!! Acele edin rüşvetin köleleri! Acele edin, gidin!Süslü saltanat eşyalarınızı alın ve defolup gidin!..

1 Eylül 2010 Çarşamba

Sabah Haberleri

Sabah  haberlerini  izliyorum  Tv'den  içim  kalkarak. Bir  fincan  çay  zehir  oluyor  sanki. ''Nasıl  bir  ülkede  yaşıyoruz,  insanlarımız  ne  hale  gelmiş?''  diye kahroluyorum. Hemen  hemen  hiç  iç  açıcı  bir haber  yok.

16  saat  aralıksız  çalışan  işçinin  evet  içerikli  pankartı  yenilerken  kuleden  düşüp  ölmesi  çok  acı. İki  çocuklu  geçim  sıkıntısı  içindeki  işçi  ailesinin  dramı  çok  da  alışılmadık  değil.

Bir  kadının  kuyumcuyu  soyması, yine  bir  yaşlı  kadının  çöp  ev  haline  getirdiği  evine  belediyenin  müdahalesi  sırasında  attığı  çığlıklar ..''Ben  bilim  kadınıyım,  evime  bu  şekilde  giremezsiniz'' diyor..Belli  ki  ruh  sağlığı  yerinde  değil.  Bunlar  nisbeten  katlanılabilir  türden  haberler.

Dağdan  inip bir  keçiye  tecavüz  eden  insanı  anlatıyor  spiker,  görüntüler  eşliğinde..Sahibi   kesip  hayvan  barınağına  vermekten  söz  ediyor. Zavallı  keçi  masum  masum  bakıyor. Ya  bu  insanlık  dışı  eylemi  yapan  sözde  insana  ne  olacak? Muhtemelen  hasta  olduğu  öne  sürülerek  beraat  edecek. İnsanlık  yerlerde  sürünüyor.


Sınırda  bir  yerlerde  bir  şahin  bulunuyor;  kaçakçılar  tarafından  gözleri  dikilmiş  durumda.  İnanılır  gibi  değil.  Gözleri  açık  olursa  geri  döner  diye  zavallı  hayvanın  gözlerini  dikmişler  canlı  canlı.  Bunları  yapabilenlere  insan  denir  mi?


Tüm  bunlar  sabah  haberlerinde  iletilenler.  Kim bilir  daha  neler  oluyor  ülkemde.  Ne  hırsızlıklar,  tecavüzler,  işkenceler.. İnsanın  ruh  sağlığını koruması  çok  zor  bütün  bu  olup  bitenler  karşısında.


Yasalar,  toplumsal yaptırımlar  vs. yeterli  gelmiyor  demek  ki. Eğitim ve güçlü  bir sosyal yapıya  ihtiyacımız  var.  Ayrıca tepkisiz  toplum  olmamızın  cezasını  çekiyoruz  belki  de. Bizimle  ilgili  olsun  ya  da  olmasın  çarpıklıklar,  yanlışlıklar  karşısında sessiz  kalmak  yerine  doğruyu  savunmak  ve  birlikte  hareket  etmek gerektiğini  unutmamalıyız.

Ülkemizde Sanat ve Sanatçı



Ülkemizde gerçek sanat ve sanatçı popülizme, arabesk ifadelere ve taklitçiliğe yenilmiş durumda ne yazık ki... Yani Atatürk'ün  sanata ve sanatçıya değer  veren  bir  ülke  olmamız  hayali  gerçekleşemedi.

Kanıtı mı?

Gerçek sanatçılarımız mutsuz.

Tv' de izletilenlerin yüzde doksanı popülizm, arabesk ve taklitçilik içeren yapımlar.


Kitap okuma alışkanlığımız yok. Kütüphaneleri, müzeleri, sergileri pek sevmiyoruz. Klasik  müziği, operayı , baleyi hemen hemen  hiç tanımıyoruz.


Sonuç olarak sanata ve sanatçıya değer veren bir toplum değiliz


Çıkıp sorun insanlara; kaçı bir ressamın, bir yontu sanatçısının, bir bestecinin adını söyleyebilir? Öte yandan sabun köpüğü dizilerin tüm (sözde) kahramanlarını eksiksiz sayan pek çok insan olacaktır. Elbette sanat ve sanatçıya değer verilmemesinin tüm vebali halka yüklenemez. Geçim sıkıntısı içinde olan , düşük eğitim düzeyli insanların çoğunlukta olduğu bir ülkede sanatsever olmak pek kolay değil. Yine de bilinçli bir eğitim ve kültür politikası ile ve medyanın doğru yönlendirmeleri ile daha kültürlü, sanata değer veren bir toplum olma yolunda başarılar elde edilebilir.