28 Şubat 2011 Pazartesi
California'da Geçen Güzel Günler
Öğleden sonra hava oldukça sıcak olduğu halde, çay keyfimiz için sabırsızlanarak koştum Sera Lou'nun bahçesine. Bahçenin en gölge yerine, yanyana dikilmiş üç zeytin ağacının altına hazırlamıştı masayı. Pembe çiçekli beyaz ağırlıklı bir masa örtüsü sermiş, bu kez porselen fincanları tercih etmişti. Vanilya kokulu iyi kabarmış bir kek ve bahçedeki limon ağacından koparılıp dilimlenmiş limon vardı masada. Yaseminler mis gibi kokuyordu. Gözüm dizüstü bilgisayarı aradı; sabırsızlanıyordum yazdıklarını okumak için. ''Çay 15 dakikaya kadar hazır olur. Kara nerede?'' diye sordu. ''Kara (köpeğim) ve eşim köye gittiler, balık almaya, akşama sen de gel istersen'' dedim. Sadece gülümsedi, yanıt vermedi. Belli ki akşam yazmak istiyordu. Ben de balıkları pişirip biraz da salata ile getiririm diye geçirdim aklımdan..
Doğrusu bu gün babasını tanımak istiyordum. Eğer yazdığı bölümde babasından söz ediyorsa öğrenebilecektim nasıl biri olduğunu. Biraz kendi babamdan söz açıp belki onun da anlatmasını sağlayabilirdim ama bu zeki kadın babasını merak ettiğimi anlayıp içten içe kırılabilirdi. Aslında benim de tercihim anlatmak istediğini içinden geldiğince paylaşmasıydı. Neyse ki dizüstü bilgisayarı getirip en az benim kadar istekle yazdığı bölümü okumamı istedi. Sera mutfağa gidip geliyor, bahçedeki kedilerle konuşuyordu. Ben de mutfaktan çaydanlığı alıp servise başladım. O güzel çaylı kekli okuma ve paylaşım anlarımız başlamıştı.
Sarah bu bölümde, dokuz on yaşlarındayken California'da küçük bir çiftliği olan, orada portakal yetiştiren dedesinin ve anneannesinin yanında yaşadığı mutlu çocukluk anılarını anlatmış. Çiftlikte at, koyun, domuz ve köpeklerle geçen macera dolu günlerinden, anneanne ve dedesinden söz etmiş. Portakalın yanı sıra o çiftlikte yetiştirilen bal kabaklarını, badem, nar, domates ve enginar gibi ürünlerle, California'da yemeğe alıştığı deniz ürünlerini burada da bulmaktan çok mutlu olduğunu söyledi. Çocukluğuna ait tek güzel anının bu çiftlikte geçen günleri olduğunu anlattı. Çiftlikte çalışan uzak doğu kökenli ailelerin çocukları ile çok hoş ve renkli arkadaşlıklar kurmuş.
Ayrıca Sarah, California'lı tarım işçisi yoksul bir ailenin çocuğu olan yazar John Steinbeck'in büyük hayranıydı. Fareler ve İnsanlar, Gazap Üzümleri gibi romanlarını henüz çocukken okumuş. Bana Steinbeck'in yaşam öyküsünü anlatmıştı. ''Ben de çok beğenirim yapıtlarını '' deyince çok sevinmişti.
Sarah bu çiftlikte hem doğayı tanımış, hem de annesinden ve babasından göremediği sevgiyi, ilgiyi anneannesi ile dedesinden fazlası ile görerek çocuk ruhunda açılan yaralarını sağaltmıştı. Çiftliğe bir an önce gitmek için okulun tatil olmasını beklermiş ama diğer yandan da çok sevdiği öğretmeni Bayan Taylor'ı özleyeceği için üzülürmüş. Ben bugün Sarah'nın babasını tanımayı ummuştum ama anneannesini ve dedesini tanıdım. Gerçi babasının alkol sorununu, annesi ile pek iyi anlaşamadığını biliyordum. Sarah 'yla olan ilişkileri hakkında pek bilgim yoktu. Yeri gelince öğrenecektim nasıl olsa.
Anneanne ve dede çalışkan, dürüst insanlarmış. Anneanne yerine göre biraz sert olsa da Sarah'yı çok seven, bunu göstermekten de hiç kaçınmayan bir kadınmış. Dedesi ise Sarah'yı taparcasına seven bir adammış. Zaten Sarah'nın eğitim masraflarını, evlenirken çeyizini yapan ve ona şehirde bir ev satın alan kişi dedesi..
Anneannesi, yıllar boyu kocası ile birlikte en ağır işleri bile sızlanmadan yapan, çiftliğin her köşesinde emeği olan disiplinli ve becerikli bir toprak kadınıymış. Sarah hayvan sevgisini ondan aldığına inanıyor. Ayrıca gerektiğinde çiftlik çalışanlarına ebelik, hemşirelik bile yapan bu fedakar kadının üç kızından biri olan annesi ile aralarında olması gereken duygusal bağda bir sorun olduğunu da hissetmiş Sarah. Sarah'ın annesi de çok çalışkan bir kızmış. Çiftlik hayatında epeyce ağır işlerde çalışmış genç kızlığında. Biraz daha uçarı olan kız kardeşlerine göre daha çok ezilmiş. Belki de bu nedenle annesinin de anneannesi ile pek sıcak ana kız ilişkileri yokmuş. Sarah, babası ile evleninceye dek çiftlikte yaşayan annesi ile anneannesinin arasında bir soğukluk olduğunu, buna rağmen anneannesinin kızına toz kondurmadığını fark etmiş. '' Belki de annem kendi annesi ile tam olarak kuramadığı ana kız bağının yetersizliği yüzünden benimle de o bağı kuramadı'' diyor. Yalnız aradaki fark şu ki; anneanne hiç bir zaman kızına aşağılayıcı ve kırıcı davranmamış. ''Böyle bir şey olduğunu hiç görmedim'' diyor Sarah. Anneannem her zaman, ''O çok sinirli, evliliği de iyi gitmiyor, bu yüzden anlayışlı olmamız lazım'' derdi. Ne yazık ki bu anlayış hep tek yönlü olmuş. Anneanne kızından asla anlayış görmemiş. Hatta, yıllar sonra, anneanne 80 yaşındayken kalçasını kırıp yatağa düşünce, anneanneye bakmakta olan teyzesine yardım için zorunlu olarak çiftliğe gelen annesinin hasta yatağındaki anneannesine çok sert davrandığını, onu kıracak tavırlar sergilediğini ve bu duruma çok üzüldüğünü anlatıyor.
..................
Şimdilik burada noktalayalım. Kim bilir belki devamı gelir..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Devamı mutlaka gelmeli
Teşekkürler Bolat. İnternet Güncem Sarah Lou'nun sayfası haline gelecek böyle giderse.
Yastıkaltı hikayesi benim için:)
Yatmadan okumak çok hoş oldu.
Dilerim kiralar artmaz da düşer ve sen yine Sarah ile birlikte çay keyifleri yaparsın :)
İyi geceler.
Desenize bende yazarlık potansiyeli varmış. Bu kadını nasıl sevmem, hem bendeki potansiyeli ortaya çıkardı hem de çok güzel yaşam dersleri çıkarabileceğim paylaşımları ile ufkumu genişletti. Şunu da gördüm ki, bir şeyler yazmak hiç kolay değil. Çok iyi gözlemci ve dinleyici olmak yetmiyor. Yazdıklarımı her okuyuşumda anlatım bozuklukları, yazım yanlışları, yetersiz ifade gibi aksaklıklar görüyorum. Oldukça ağır bir sözcük işçiliği gerekiyor.
Yorum Gönder