Yüzyılın en büyük aşkları denilince ilk aklıma gelendir onlar....
Moskova'da, 1896'da doğan Elsa Letonyalı bir Yahudi ailesinin kızıymış. İç mimarlık okumuş. 1917 devriminden bir yıl sonra Moskova'da görevli Fransız subayı Andre Triolet ile Paris'te evlenmiş. Evliliği yalnızca iki yıl sürmüş.
Ve bir gün... La Coupole lokantasının barında, Louis Aragon ile göz göze gelmişler. Aragon, Elsa'dan ; Elsa, Aragon'dan çok etkilenmiş.. Sanıyorum gözleri ile konuşmuşlar. Birbirlerine bakarken kendilerini görüyorlardı belki. Boşuna yazmadı herhalde Aragon, "Elsa'nın gözleri..." şiirini.
Aragon son yüzyılın en büyük ozanlarından. Dada ve sürrealizm sanat akımlarının öncülerinden, yazar, şair ve eleştirmendi. 1939’da evlenen çift gerçek anlamda bir efsane olmuş. Montparnasse'daki Istria oteli aşk yuvaları olmuş. O yıllarda şair, yazar çizer takımı otellerde yaşarmış daha çok. Ama bir yuva özlemi duymakta olan biricik aşkına orman içinde bir ev vermek istemiş Aragon. ‘’ Benim küçük öksüzüm’’ dediği kadını mutlu etmek en büyük amacı. Dostları fotoğrafçı Cartier Bresson'dan altı hektarlık bir orman içinde eski bir su değirmeni satın almışlar. İç mimar olan Elsa döşemiş değirmenden bozma evi.
Picasso, Fernand Leger, Pablo Neruda, Paul Elouard, François Nourrissier, Jean Richard Bloch, değirmenin sürekli konuklarıymış. Hatta Abidin Dino ve Nazım Hikmet de geçmişler değirmenden.
16 Haziran 1970 günü, Elsa gözlerini dünyaya kapamış. "Kızıl At"ın sayfalarına yazdığı gibi, değirmenin bahçesine gömülmüş. On iki yıl sonra Aragon da yanına gelmiş. İki aşık, özel bir yasayla o bahçede yatıyorlar artık.
Ünlü değirmenin içinde, zaman Elsa'nın öldüğü gün durmuş gibi. Aragon'un mor kravatı bir etajerin üstüne atılmış. Kravatın yanında Pablo Neruda'nın onlar için düzenlediği fantezi bir aşk mönüsü var. Dışarda ise Rostropovitch'in, Elsa bahçeye gömülürken çaldığı Bach müziği ve Elsa'nın çok sevdiği bülbül sesleri duyuluyor hâlâ.
ELSA'NIN GÖZLERİ | |||||
Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm Öyle derin ki her şeyi unuttum içlerindeUçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer Yaz meleklerin eteklerinden bulutlar biçer Göklerin en mavisi buğdaylar üzerindeKaranlık bulutları boşuna dağıtır rüzgar Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince Camın kırılan yerindeki maviliğini de Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlarBen bu radyumu bir pekbilent taşından çıkarttım Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde Bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke Gözlerin Perumdur benim Golkondum, Hindistan'ımKainat paramparça oldu bir akşam üzeri Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri. ARAGON
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder