23 Şubat 2011 Çarşamba

Sevgili Komşum Sarah Lou


Sarah Lou Johnson, yakından  tanıdığım  tek  Amerikalı. 30  yıldır bizden  biri  olmuş. Bir  sahil  kasabasında tanıştım  onunla. Ben  sadece  yaz mevsiminin  bir  bölümünü  geçirmek  için  oradaydım.  Sarah  ise çoktan  yerleşmiş. Sade ve mütevazı  bir  yaşam kurmuş. Bahçesi ile  hayvanları  ile  ilgileniyor. Komşuları  ile belli  bir  düzeyde,  karşılıklı saygıya dayalı ilişkileri  var. Doğaya saygılı, insanlara  değer  veren  biri. Bir  Amerikalı  gibi  yaşamıyor  ama  bir  Türk  gibi  de  yaşamıyor.  İki  farklı  kültürü  bir  güzel  harmanlamış. Nasıl  geldiğini  ayrıntıları  ile  bilmiyorum  ama eşi  ile  gelip  yerleşmişler  ve o  yalnız  devam  etmek  zorunda  kalmış Türk  tarzı ağırlıklı yaşamına. Belli  ki  sevmiş  buraları. En  çok  da  sokak hayvanlarını, bahçesini ve denizi..


Hani  deriz  ya  hep,  ''Emekli  olunca bir  sahil  kasabasında,  doğa  ile  kucak  kucağa sakin  bir  yaşam hayal  ediyorum''  diye.  Özellikle şehrin  kargaşası,  trafiği, insanların  gergin  ve  asık  suratlı  hali çekilmez  hale  gelince  kurarız  bu  hayali.  Sanki  sakin  sahil  kasabalarında hiç  derdimiz  tasamız  olmayacakmış  gibi. Oradaki  insanların  yüzü  hep  gülecek  sanırız. Dalga  sesleri, kuşlar, beyaz  badanalı  evler, çiçekler süsler  hayalimizi. Ben  bu  hayalin  uygulamada  nasıl  olacağını görmek,  yaşamak  istedim. Öyle ya,  insanoğlu kolay  kolay  memnun  olmaz. O  şikayet  ettiğimiz  kent  yaşamını  ararız  bir  kaç  hafta  sonra. .  Neyse  bu  ayrı  konu. Deneyimlerimi  sonra  paylaşırım  belki..


Aslında  Sarah  Lou'dan  söz  edecektim. Annemden  bir  kaç  yıl  önce Manhattan'da dünyaya  gelmiş.  Yine  de  komşu  olarak  başlayan  ilişkimiz  arkadaşlığa  dönüştü. İnsanın  annesi  yaşında  arkadaşı  olması  tamamen  kişilerin  kapasite  ve yaşama  bakış  açıları  ile  ilgili.. Zor  bir  çocukluk  geçirmiş  ama  iyi  de  bir  eğitim  almış  ülkesinde.  Zor  çocukluğu  ise  maddi  zorluklardan  çok annesi ve  teyzeleri ile  ilişkilerinden ve  babasının  alkol  sorunundan,  zayıf  karakterinden  kaynaklanmış.


Öncelikle  söyleyeyim  ki,  bana  yaşam  öyküsünü  anlatmadı.  Tanışmamızdan  bir  kaç  hafta  sonra karşılıklı  çay  davetlerimiz  sırasında  biraz  sohbet  ettik. Benim  kitaplara  olan  düşkünlüğüm  ilgisini  çekti.  Bir  süre  sonra  Sarah  Lou'nun yazdığını  farkettim. İngilizce  ve  Türkçe  olarak   aynı  anda otobiyografisini  yazıyordu. Amerika'da  hemen  herkesin  kitap  yazdığını  düşünürsek  pek  şaşırmadım  ama  bu  hanım  edebiyat  dalında  ileri  eğitim  almış  biri. Arkadaşlık  ilerleyince yazdıklarını  ve  bazı  notlarını  benimle  paylaşmaya başladı. Her  ne  kadar  mükemmel  Türkçe  konuşsa  da  bazen  yardım  istediği  oluyordu. Yazdıklarını  okuyunca yazma  işine verdiği  önemi  ve  amacını  kavradım.  Psikolojik  insan  analizleri ile  dolu, ironik,  insanın diğer  insanları, kendisini  ve yaşamı  tanımasına  ışık  tutacak  etkileyici  bir anlatımı  vardı.


Ve  gördüm ki, Sarah Lou'nun yaşamında  ta  çocukluk  yıllarında başlayan  zorlukların  nedeni, insan  ilişkilerinin evrensel  sorunları.  Yani ülke, kültür,  gelenek  görenek gibi  farklılıklara  rağmen  dünyanın  her  yerinde benzer  sorunlar  yaşanabiliyor. Kısacası,  bir  insanın adına   yaşam denilen  yolculuğunda, sevginin ne  denli  gerekli  bir unsur  olduğu,  yoksunluğunda yaşanan  acılar  ve   buna  bağlı  olarak  yapılan  yanlışlar bir  bir  ele  alınıyor.  Yine  de  insan  olmanın  onurunun  altı  çiziliyor.  Özellikle  anne  kız  ilişkilerindeki  olumsuzlukların  nedenleri öyle çarpıcı  ve  gerçekçi  anlatılıyor  ki, bence  her  anne  ve  anne  adayı   için  çok  öğretici. Sarah  Lou'nun  da  izni  ile bazı  bölümleri  sizlerle  paylaşmak  istiyordum..''Kendi  anlatımınızla anlatın,  hiç  bir  sakıncası  yok'' dedi. Kim  bilir  belki  de  size    bu  çarpıcı  yaşam  öyküsünden  kesitler  aktarırım...

5 yorum:

Sittirella dedi ki...

Okumaya başladığımda bir kitabın önsözünü okuyormuşum gibi hissettim.
Kendi adıma; devamını getirmeni çok isterim.

Şeytanın ''Yaz'' Dedikleri dedi ki...

Seve seve Sittirella. Aslında yazı uzamasın diye çok üstü kapalı tanıttım ama Sarah'nın yaşamı içimize attığımız pek çok acıyı, utancı ve incinmişliği içeriyor. Utanması gerekenler başkaları olsa da. Umarım kitap haline gelince Sarah'nın kaleminden okuruz.

Sittirella dedi ki...

Okuruz elbette.
Kendi cümleleriyle onu anlamak apayrı olsa da; sen yine de merakta bırakma :)
Hangimiz incinmeden tamamlıyoruz ki şu hayat denen mereti?
Hepimiz ayrı bir günahın keçisi.

Nilgün Torunoğlu dedi ki...

Başka hayatlarda kendimizi arama mı bilmiyorum işin özü ama biyografi hele ki otobiyografi okumayı seviyoruz biz...Bekliyorum.

birdy dedi ki...

kitabı merak ettim, "senin anlatımla" olan yorumlarını da. bu arada o fotoğraf da burnumun direğini sızlattı, DAtça'mı hatırladım...