26 Nisan 2011 Salı

Can Kız Huriye


Huriye’nin  köyünün  kadınları.
Huriye  ile nasıl  tanıştığımızı   anlatmıştım  size. Okumamış  olanlar  için  kısaca  söz  edeyim.
Hiç  tanımadığım  bir kentin  şirin  sahil  kasabasına yeni  taşınmıştık. Aslında   taşınma  değil  bir  kaçıştı  bizim  durumumuz.  Büyük  kentin  karmaşasından,  temposundan ve  stresli  yaşantısından  kaçıp sakin  bir  yerde  kafamızı  dinleyip daha  üretken  olmayı başarmaktı  amacımız.  Eşim işleri  nedeni  ile  sık  sık  diğer  illere ve   yurt dışına   gidip geliyordu.  Bense  lisansüstü eğitimimi  tamamlayıp  yarım kalan  tablolarıma devam etmek  zorundaydım.  Bu  yüzden neredeyse  ani  bir  kararla taşınıverdik  bilmediğimiz  bu  yere.  Hatta evi  bile  görmeden her  nasıl  olursa  olsun razıyım  diyerek  gelmiştim  gelmesine  ama uzunca  bir  süre yaşayacağım  evin yuvaya  dönüşmesini  de çok  istiyordum. Tam  o  günlerde  eşim  yine  önemli bir  iş  için Yunanistan’a  gitti. Yerleşilmemiş  bir  evle, ders  kitaplarımla başbaşa  tek  başıma  kalakaldım. Bir  de  köpeğim  Kara  ile..
Kimseyi  tanımıyordum.  Pazarcı  kadınlardan  birine ev  işleri ve  eşyaların yerleştirilmesi  için yardımcı  bir bayana ihtiyacım  olduğunu  söyledim.  ”Kimlerdensin?  Ne  iş  yaparsın?”   diye bir  güzel  sorguya  çekildikten  sonra  evimi  tarif  edip  dönmüştüm  eve. En  gerekli  eşyalarımı  çıkarıp  bir  yandan  da  derslerime  çalışırken günler  sonra  Huriye  çıkıp  gelmişti.  Yukarı  köydenmiş. Hiç  ev  işine  gitmemiş  daha  önce.  Bu  yüzden  korkarak,  çekinerek  gelmiş.  İçeri  girince  de  tedirginliği  geçmedi. Etrafa  bakınırken odaya  başka  biri  girecekmiş  gibi  kapılara  kayıyordu  bakışları. Evde  yalnız olduğumuzu, Kara’dan ve  benden  başka kimse  olmadığını eşimin  en  az  on  gün  gelemeyeceğini  anlattım.
Kafasında,  eski  Türk filmlerinde  gördüğü  bir hizmetçi ve  hanım  kompozisyonu  çizmiş. O  yüzden  tedirginmiş. Bunu  sonradan gülerek  anlatmıştı  bana.
Huriye o  günden  sonra  düzenli  olarak iki  ay  her  sabah  geldi  ve  akşam  üzeri köyüne bıraktım. Fazla  konuşmayı  sevmeyen  yapması  gereken  işleri  gayet  iyi  yapan  bir kızdı. Zamanla ne  iş  yapacağını  söylememe gerek  kalmadan  ev  yaşamımıza adapte  oldu  ve  evin  kızı  gibi Kara’yı  gezdirme, kek  yapma,  çiçeklere bakma gibi  işleri de  gönüllü  olarak  ve  sevinçle  üstlendi.  Sınavlar  için  İstanbul’a  gidişlerimde  evimin  anahtarını ona  bıraktım.  Dönünce  hazırladığı  sürprizlerle  inceliğine  hayran  kaldım.
Huriye  bizimle  kaldığı  sürece  resim  sanatı  ile,  klasik  müzikle,  edebiyatla  tanıştı. Önerdiğim  kitapları  ödünç  alıp  okudu,  kitap  okumanın  çok  keyifli  olduğunu  anladı. Ülke  gündemindeki olayları  dikkatle  izleyip bazen  üzüldü,  bazen  mutlu  oldu. Eğer  biraz  zaman  ayıracak  durumda  isem mutfakta  bir  şeyler öğrenmesi  için çaba  gösterdim;  çünkü  öğrenme  isteği  ile  dolu  yetenekli  bir  kızdı  Huriye.  Ben  de  ondan  bir  şeyler  öğrendim.  Örneğin  hamur  açmayı  denedim  ama pek  başarılı  olamadım. Tığ  işleri  konusunda  ders  aldım  bir  kaç  kez.  Fena  da  olmadı  yaptıklarım. Bu  süre  içinde  dikkatimi  çeken  Huriye’nin asla  özenti  bir  tip  olmadığıydı.  Giyimini  kuşamını  kendine  yakışmayacak  şekilde  değiştirmeye  çalışan  köylü  kızlar  vardı  çevrede.  Tuhaf  takılar  takıp  altı  kaval  üstü  şişhane  deyimini  anımsatan kızlar.   Huriye  onlar  gibi  değildi. Kendi  koşullarında  gayet  uyumlu  giyiniyor, giydiklerini  yakıştırıyordu.
Aradan  bir  ay  geçince  ben  sormadığım  halde kendi  yaşamından  ve  öyküsünden  söz  etmeye  başladı. Demek  ki  bena  bunları  paylaşacak  kadar  güven  duyuyordu.
Bir  ablası, iki  kız  kardeşi  ve  bir  de erkek  kardeşi  vardı Huriye’nin.  Kız  kardeşlerinden   biri  epilepsi  hastasıydı.  Anne  ve  babası çalışkan  iyi  insanlardı.  Yine  de eğitimsiz  ve  dar  çevre  insanı  olmaları   yüzünden  çocuklarına  yeterince  iyi  anne  baba  olamamışlardı.  Örneğin  iki  ayda  gördüğüm  özellikleri  ile  Huriye  mutlaka  okuması    gereken  zeki  bir  kızdı.  diğer  kızlar  da  zekiymiş, ”hele  biri erkek  gibidir,  traktör  kullanır,  evde bozulan  her  şeyi  tamir  eder”  diye anlattı. Epilepsi  olan  kız  kardeş  ise  bilinçli  bir  anne  babaya  sahip  olsa  hastalığı  bu  denli  ilerlemezdi.  Bunu,  babasını  ikna  edip  bu  kızcağızı   götürdüğüm  nöroloji  uzmanı  da  söyledi.
Şimdilik  burada  kalsın  Huriye’nin  öyküsü. Bir  dahaki  yazımda  evlendirilmesini  ve  küçük  yaşta  bambaşka  bir  ülkede yaşadığı deneyimleri anlatacağım.

Hiç yorum yok: