26 Nisan 2011 Salı

Huriye İngilizce Öğreniyor



Geçen  yılın  yaz  başlangıcıydı.  Erje Ayden’in  Türkçe’ye  çevrilmemiş  bir  romanını (Ayrılık Acısı)  okuyordum.  Erje Ayden Amerika’da  yazdığı  çoğu  polisiye  türü  olan  ronmanları  ile  tanınan  ilginç  kişilikli  bir  Türk  yazar. Bu  güne  dek  hiç  bir  romanı  Türkçe’ye çevrilmemiş  nedense. Daha  sonra  ayrıca  söz  edeceğim  kendisinden  ve  kitaplarından.
Rutin  işleri  düzenleyip kocaman  bir  demlik  dolusu  çayımla ve  kitabımla verandaya  atıyordum  kendimi.  Huriye’de bir  yandan  ev  işleri  ile  uğraşıyor,  arada  bir  şeyler  söylemek ya  da sormak  için  geliyordu  yanıma. ” Kara’nın  maması  bitmiş  abla, alıp  geleyim  mi?” ya da ”bugün yaprak  saralım  mı?”
Kitabımı  okumaya  başlayınca  reel  dünyamdan  koparım çoğu  kez. Bazen  hayret  sözcükleri  çıkar  ağzımdan,  bazen  güler  bazen  de  kızarım. İşte  yine  böyle  dalmışken Huriye’nin bana  merakla  baktığını  farkettim. ”Abla  ne  okuyon?” dedi. ”Ayrılık  Acısı  diye  bir  roman”,  dedim.  Romanın  adı  ilgisini  çekti ve  hemen  talip  oldu  okumaya. ” Bitirince  ben  de  okuyayım” dedi  heyecanla.
”Okuyamazsın  Huriye’cim, bu  kitap  İngilizce,  çevirisi  de  yok  bildiğim  kadarıyla”  dedim.  O  an  gözlerindeki  hayal  kırıklığı etkiledi  beni. ” Merak  etme,  bir  başyapıt  sayılmaz,  hem  ben  sana  özet  olarak  anlatırım  bitirince”  dedim ama  ”Keşke  ben  de  İngilizce bilseydim ”  diye  söylendi. Kitabı  bırakıp  gülümsedim;
”İstersen  öğrenebilirsin, bu   imkansız  değil. ”  deyince,  beklediğim  soru  geldi. ”Sen  öğretir  misin?
Hiç düşünmeden  yanıtladım:
-Tabii  ki  öğretirim,  seve  seve..
Ne  var  ki,  bir  dili iyi  derecede  konuşabilmek,  okuyup  yazabilmek,  kolay  öğretmenin  garantisi  değil.  Dil  öğrenmenin  teknikleri  var. Ben  öğretmen  olmadığama  göre doğal  yöntemi  seçmek  zorundaydım.  Lisedeyken  bize İngilizce  öğretmek  amacı  ile  uygulanan yöntemlerin  ne  kadar  ilkel  ve  yetersiz  olduğunu,  90  yıldır  öğrencileri  sıkan Misis ve Mister Brown  dialoglarını  geçirdim  aklımdan.  Biz  Huriye  ile  bir  çocuğun  konuşmayı  annesinden  öğrenmesi  gibi  günlük  yaşam  dialogları şeklinde  çalışacaktık.  Yeri  geldikçe  de  yazma  okuma  çalışmaları  yapacaktık.  Daha  sonra  ona  dil  öğreten  profesyonel  Cd setlerinden  de  aldım. İngilizce yazılmış  bir  kitabı okuyacak  düzeye  gelmesi  için sıkı  çalışmalara   girişmesi  gerektiğini  söyledim. Bu  işlerin  sabır istediğini, bir  kaç  günde  sıkılabileceğini  anlattım.  Biraz  tereddüt  etti,  ”Acaba  benim  işime  yarar  mı  bu  İngilizce? ” diye  düşündü.  ”Yaramaz  olur  mu? En  azından  kitap  okur,  film  izlersin, bir  işe  girebilirsin ”  diye  heveslendirdim.
Ve Huriye ile derslere başladık.
Huriye  yaz  boyunca  işlerini  bitirip  İngilizce  çalıştı. Her  gün  yeni  sözcükler,  yeni  cümle  kalıpları öğrendi.  Sayfalar  dolusu  yazdı,  okudu ve o yaz  bir  lise  öğrencisinden  daha  iyi  İngilizce  öğrendi.

Hiç yorum yok: